Bir nişan taşıdığını düşünür mü herkes? Ya da kendisini yargılayamadığı için, acısına bile kendisini anlamsızlıkla götüren bir belirsizlik midir bu? Acaba Tanrı’nın, içlerinden biriyle konuştuğu bir yüzyılda insanlar, yine de her şeyde bu –biraz onları masumane kılan– bilmezliği hissederler miydi? O zaman da sınama vardı, hatta belki Tanrı konuştuğunda daha çok sınamacıydı? Ama ben tanrıbilim yapamam, çünkü Tanrı’yı bilmiyorum ya da Tanrı’yı bilmediğim konusunda dürüstüm.
Bir şeyler yapman gerekiyor, yapman için bilmen, bilmen için bilmemen ve bilmediğinde de yapamayışın beraberinde geliyor. Belki bir şey, sonradan ne kadar kolayca vazgeçebileceğini bildiğin bir şey, eğer özel olarak kendini tutarlı kılmak için çaba göstermiyorsan ve bunun için kelimeleri daha sonradan da dilediğin anlamda kullanmak için düzmüyorsan, ilk kez içinde doğru olarak hissedildiğinde bu ilk tahassürünün sana doğruyu göstermekteki yetkinliğini fazlaca ciddiye alırsın. Sonradan bir acıya direnmektir, onu artık –tamamen değil– biraz ciddiye alman. Ya onu hiç ciddiye almaman? Bu bir yalandır, çünkü doğru gelmiyorsa bile düşündüğün şey, doğru olabilir. Sadece birazcık yaşaman bile elinde tek bir kuramı tutamamana sebep olur. Bir vakıa olur, onu tanımlarsın, sonra onun karşısındakini, sonra başka bir uçtakini. Tekrarlar da başlar yeniler kadar, yine de tasarımların vardır, tekrarların ve sonu gelmeyen yılgınlıklarından ötürü küskünleşmeye yeltenen yüzüne direnmek için bunlara dayansan bile, sanki orada başka kişilikler meydana gelir senin bütünlüğünden koparak. Yılgınlığı tanımlasan da onu unutmak istemezsin. Bu birikimlerin faziletine inanmasan da belki bir gün işine yarar diye, aslında tıpkı küfeye bunları atmanın faziletine inanırcasına toplarsın deneyimleri, senden saçılan yeni kişiliklerinin üzerinde. Bütünselliğini ararsın —istediğin açıdan bakabildiğin ve doğru bir yerden görebilmek için sende gelişen açı değiştirebilme kabiliyetini değil, masumane olanı. Ama bir kez yaşayıp da masum kalan bir varlık yoktur, çünkü düşüncede de olsa bir kez suç işlersin. Ama bir zaman vardı. O zaman, aslında her şey zaman meselesiydi. Yapılacak bütün şeyler belliydi, görevler. O zaman her şey ne kadar kesindi! Ama gururla ve kendimi savunmak için bakmadığım zaman bozuldu bu işlerin kesinliği.
Bütünsellik bir araştırma konusudur. Çünkü hafızan bölük pörçük eder seni. Eğer hafızan olmasa düşünceyi nasıl kurardın? Ya da hafızanı hesaba katarak izlediğinde görüntüleri, zihninin başıboş sürekliliğini ve düşlerle dolu dünyasını daha az mı kullanıyorsun? Her şeyin, eksiksiz olarak her şeyin iyi ya da kötü yönelimi var. Bu insana dair bir şey. Bir uçla tanıştığın zaman, yeni bir kişiliğinde, o sana tutku içinde kendini açsa bile bir kötü olanağı getiriyor. Çünkü kötü olanağını getirmeyen hiçbir iyi yok. Bu kötü olanağının büyüklüğü iyinin potansiyeliyle orantılı. Sonuçta bütünsellik zordur, yaşayan bölük pörçük olur. Ama şu tek açıdan bakma kabiliyeti, kesinlikler, görüntülerin kesinliği… Zihnin yaratıları, boğucu olmak üzere bir görüntünün çeşitli ifadelerini buldukları sırada işi bırakmaya ve hiçbir şey yapmamaya ant içerler. Bir süre sonra sadece kendi başına olabileceğin bir işe başlarsın, dayanmak gibi —düşünmeye, düşünmek zorunda olmaya dayanmak. Çünkü bir çözümlemeye ihtiyacın varsa bile, gerçekten bunun en gerektiği an, duygulanımların yüzünden bunu en kötü yapabileceğin andır, çünkü arzuladığın şeye ulaşmaya ya da bir şeyden kaçınmaya doğru serimlenmiş bir düşüncedir bu. Yapman gereken bu duygulanımların içinde bir yerde yattığı ve hislerden azade olmadığı için, duygusuz bir düşünce de pek emniyetli değildir. Böyle bir zamanda sınamak gerekir her şeyi, başka kuyulara taşlar atmak gerekir. Yine de hiçbir şey bilmezliği düzeltemeyecek. Bir bilimadamı olamam izlerken, her şeye dair açıklık bundan daha bütünseldir çünkü. Sadece istisnalardan yapılan bir kaide gibi, kapsayıcı bir ilke değil. Dilersen böyle bir seçenek de var, ki bazen dilemek gerekir bunu gerektiğinde. Ama bu değil, tane tane, her şeyin ayrı ayrı olduğunu bilerek ve hiçbir şeyi eşitlemeden görmek. Bakma kolaylığı için değil, görme kolaylığı için.