Bir kokuyu uzun bir süre almak, bir görüntüye eskiden beri bakmak, dünyaya aşina olmak, bir müziğin yalnızca bir müzik olduğunu anlayamayacak kadar sessizliğe çıkmamak ya da yakınlığın diğer bütün biçimleri bize, bir nesneyle en uyanık buluşma biçimi olan yabancılıktan uzaklaştıran bir hafıza kaybını yaşatırlar. Alışkanlık, hafızanın kendi içinde çok kıvrımlı bir çelişki sarmalı yaratan bir öğrenmedir, ne kadar çok o şeyle temas edersen hafızanda o şey hayatiyet bulmakla, bilincin o şeye dair diri bir yoğunluk kazanmış olsa da, bu yoğunluğun kuşattığı düşünceyi her zaman en iyi hatırlanan bir noktaya kaçırarak kendini yalnız öncekilerle sınırlandırmadan duramayan bir alışkanlık da kazanılır. Kendinin farkında olan cehalet bundan sadece taze bir anlayış gücünü elinde bulundurmasıyla üstündür, ama sığlığıyla noksandır. Müziğin sesine dair alışkanlık duyamamanın en aşırı hâlidir ve görüntüye maruz kalmasına rağmen duyamadığı için çok daha elverişsiz bir konumdadır. Çünkü onu önünde duran şeye sadece ikna edebilirsiniz ve kendisine nüfuz edilemeyecek bir engeldir bu.
Davranışlara ilk müdahaleler duygulardan gelir ve öğrenmek konusunda, yaşlılığın bilgeliğine değer veren örtük varsayım duygusallığa dayanır. İnsanların “mantıksal” diyerek benliğin duygulardan tecrit edildiği bir zamanın varlığını düşünmekten hoşnut olması, böyle bir “mantıkçı'” (doğrucu?) benliği vurgulaması, duygusallığın özneden bile gizli yaşanabildiği “profesyonel'” bir alan özlemini, böylelikle kendi zayıflığını gizleyen başka bir duygusallığı gün yüzüne çıkarır. Yani, başına önceden bir bela gelen konuda aklını devreye sokup temkinli davranan kişi, o işe hemen atlayandan daha çok duygusaldır. Çünkü böylesi bir an, muhtemel bir acıya karşı tedirgin bir andır. Örneğin, güvensiz –birine güvenmemeyi haklılaştırabilecek kadar yeterince bela yaşamış– bir insan, “duygusuz” profesyonelliğinin altındaki temkinli tavırlarıyla acı çekmekten şiddetle korkan birisidir. Öyleyse öğrenmek dediğimiz şey ve onun bütün bilinci istila eden hâli alışkanlık, ateşlerle eğitilmiş bir sirk ayısının akılcılığıdır ve hayvani bir dürtüyle tazedir.
Bu dürtü koruyucudur elbette. Ama kim önceki bağlama göre mantıklı, şimdiki bağlama göre mantıksız hareketlerle dans eden bir sirk ayısına dönüşmek ister? Bu tarz danslara, başkasının çehresinde gezinen bir göz hareketlerinde bile rastlanır.