I Hiçbir zaman bir yeleğimiz olmayacak. Bu usülün özü şudur: Üryan olacağız. Müslüman olacağız. Ortaya çıkmasında vesile kılındığımız bir güzelliğin cereyan edişi üzerimizdeki elbise aracılığıyla bir yerin faziletinin gösterilişine atıf yapmayacak. Hiçbir güzellik hiçbir surette kendi yerimizin faziletine matuf olmayacak. Ne yapıyorsak bunları hâlâ yaşamakta olan bir varlık olduğumuz için, hâlâ yapmak zorunda olduğumuz şeyler olduğu için yapacağız. Ne ortada bizi mağrur kılacak bir yelek olacak ne de ortada bir yeleğin hizmetine çalışan biz. Yaptığımız şeyler bir rolü üstlenmenin ve başka biri olmanın gereklilikleri üzerine olamayacak. Ne yaparsak bunu yaşamakla yükümlü olduğumuzu bildiğimiz için yapacağız. Yaptığımızı yapmak zorunda olduğumuzu bilerek, yapmaktan başka çaremizin olmadığını bilerek yapacağız. O zaman hiçbir gurur bizi vurmayacak. Bütün ihtişamıyla dünyada vukuu bulmak için kıpırdayan bir güzelliğe vesile kılınmak için çabalayacağız ki, gurur değil bizi, aramızda hiçbir şeyi vurmayacak. Biz, bir güzelliğe vesile kılınmanın ve bir görevi üstleniyor olmanın şükür duygusuyla vurulacağız. Bir yeleğimiz olmayacak. Ki kalbimiz o yeleğin hesabına skor tutma hastalığından korunaklı kılınsın. Bir tek kalbimizi kuşanacağız ki yaptıklarımız onun hanesine yazılsın.
II Allah’tan başka kimseden medet ummayacağız. Kim ki gördüklerinde kendisi adına bir infakın kaçınılmazlığını kendisinde duyuyor, ancak o arınmak istiyorsa vermeyi de kaçınılmaz görebilir. Kim ki kendi yükünü bir temizlenme vesilesi görmüyor, o zaman nereye ne vereceğini, ne yapacağını bulmaya da müstahak değildir. Bulan zaten bir tek arayandır. Öyleyse biz arayacağız ve arayanlarla buluşmayı ümit edeceğiz. Ve öyleyse Allah’tan başka kimseden yardım istemeyeceğiz. Allah’tan başka kimseden istemediğimizi belli edeceğiz. Bizler kendi üstlenmeye kalktığımız işlerin ilişkileri içinde metayı o kadar çok alışverişimizin bir ögesi olmaktan çıkaracağız, onu o kadar çok görmezden geleceğiz ki, topluluğumuzda herhangi bir zamanda zenginlik ve saygınlığın eşitlenmesi imkânsız olacak. Saygınlığın tek bir ölçütü olacak: Ahlâk güzelliği. Ahlâken en üstün olan aramızda en çok saygıyı hak edecek. Saf zenginliğiyle kimliğini kazanan ve zenginliğinden başka hiçbir vasfı olmayan, bu yolla eşyanın kudretine iman etmiş birisi aramıza geldiğinde kendimizi doğrultmayacağız, yüzümüzle ona bakmayacağız, ondan bir onaylama beklemeyeceğiz, onu hafif bir biçimle ve zarif bir alçaklıkla takdis etmeyeceğiz. Sadece zengin olan ve gücünü ilah edinen kimse bizden saygı görmeyecek. Bunun böyle kalabilmesi için kimseden bir şey beklemeyeceğiz. Bir tek duamızın gücüne güvenecek, sebepler silsilesine iman etmeyeceğiz. Üstünlük kabiliyeti, aramızda duayı en üstte tutan insana teslim edilecek. Aramızdaki saygıyı onu en çok hak eden o üstün ahlak güzelliğindeki insana teslim edeceğiz.
III Birbirimize değer vereceğiz. Bizim için bir meselenin niteliği, kır çiçeklerine bile yan gözle bakmamanın zarafetine yaklaştığı mikyasta büyüklük kazanacak. Samimiyetimizi titizliğimiz ele verecek. Bir suyun üzerine titreyen bir inceliği taşımıyorsak bundan başka bütün işler boyumuzun ölçüsünü aşacak. Boyumuzun ölçüsünün tek bir belirleyicisi olacak: O da en narin ve korunaklı bir güzelliğin üzerine eğilebilme kudreti. Aramızda bir şeyler solduğunda her şey duracak. Bir gün aramızdan birinin kalbi incindiğinde herkes her şeyi bırakacak. Ve herkes onun kalbinin üzerine titremeye başlamadıkça hiçbir şeye yeniden başlanmayacak. İyiliği yaymak istediğimiz için böyle olacak bu. Çünkü bileceksin ki iyiliği yaymanın tek şartı onun iyi olmasıdır. Eğer o iyi değilse hepimiz kötüyüz. Eğer o kötülükten alıkoymuyorsa hiçbirimizi kimse kötülükten alıkoymuyor. Kendi içimizde iyi olmadan iyiliği yayma riyâkarlığına düşmeyeceğiz. Çünkü bileceğiz ki iyiliği yaymamız bile iyi olabilmemiz içindir. Su içerken bile Allah’ın rızasını gözeteceğiz suya saygı duyarak. Birbirimize gösterdiğimiz ihtimam da bunun gibi Allah’a ibadet etmenin bir yolu olacak. Oruç tutan bir ruhun hafifliği kadar özen göstereceğiz birbirimize. Titizlikten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Kır çiçeklerine dahi yan gözle bakmayacağız. Her şey birbirimiz konusundaki hassasiyetimizden başlayacak.
IV Allah’ı anacağız. Peygamberimiz dedi ki, Allah’ın isminin anılmadığı bir sohbeti sürdürmek bir merkep leşinin kokusunu duymak gibidir. Yaşamımızda her an kötü ve inançsız insanlar olabiliriz, hafızamızın iktidarsızlığı ölçüsünde büyür bu tehlike ve neyi niçin yaptığımız her zaman muğlaklaşır. Bunun için durmadan Allah’ı anacağız. Çünkü bileceğiz ki Allah’ı anmazsak hissedebileceğimiz tek duyum ölü bir şeylerin kokusudur. Kokuşmuşluktur. Hafızamızın gücü Allah’ı anabilme dirayetinden gelecek. Bir iş üzere olduğumuzda aramızdan ilk aklına gelen hemen Allah’ın ismini söyleyecek ve diğerlerine kim olduğumuzu hatırlatacak. Allah’ı uzun süredir anmadığımızı fark eden birisi olduğunda hemen Allah’ın ismiyle yırtacak bu kafirce ânı. Ve ötekilere neyin ne olduğunu, yaptığımızı niçin yaptığımızı ve gayemizi, bütün varlığın varolma gayesine işaret ederek hatırlatacak.
V Kim olduğumuzu sorarlarsa Müslüman olduğumuzu söyleyeceğiz. Bunu, inandığımız için üstün olduğumuzu bilmenin tınısıyla söyleyeceğiz.
VI Gıybet etmeyeceğiz. Ne başkalarının arkasından ne birbirimizin arkasından. Söz veriyoruz ki boğazımız geniş olmayacak, midemiz bizim için hassas bir duyarga kılınacak. Böylece kardeşimizin etini çiğnemekten her zaman midemiz bulanacak. Bundan tiksineceğiz, hiçbir zaman midemiz bunu kaldırmayacak. Bir kez aramızdan birine bu kötülüğün yapıldığına şahit olduğumuzda kusacağız. Hınçla, teklifsizce, herhangi bir umara aldırış etmeksizin bu çirkinliği kusacağız. Öç alacağız. Kusturucu bir kötülüğe ancak misliyle karşılık vereceğiz. Böylece birimiz diğerinin elinden ve dilinden emin olacak. Hepimiz birbirimize emanet olacağız ve hiçbir zaman emanete hıyanet etmeyeceğiz.
VII Kahraman olmak için iyi olmayacağız. Allah rızası için iyi olacağız. Aramızdan birinin cennete gitmesi bir ötekinin umrunda olacak. Eğer bir kez aramızdan birinin kurtuluşundan vazgeçersek kendi kurtuluşumuzdan vazgeçmiş sayılayacağız.
VIII Birbirimizi kötülükten alıkoyacağız. Bir gün aramızdan biri bir ötekinin hatasına şahit olursa bunu bir sır olarak saklayacak. Ve sonra onu incitmek cesaretini gösterecek, ikiyüzlü bir inceliği yıkacak, bir tek onun o kötülükten kurtulması için mücadele edecek. Eğer bu cesareti gösteremezse dostundan vazgeçmiş olacak. Bizler bu akde duyduğumuz gereksinimle bileceğiz ki hepimiz hataya mukayyetiz, hepimiz kaçınılmazız bir hataya, böylece hepimiz bizi dışarıdan en duru ve merhametli gözlerle izleyecek o dosta da muhtacız. Böylelikle hepimiz bir dost ararken bir hatadan kurtuluşumuzu da aramış oluyoruz. Bize, “Bütün topluluklarda, insanın olduğu her yerde kötülükler var.” diyecek realistler. Ama ne olursa olsun biz böyle olmayacağına iman edenlerden olacağız her seferinde. Milyonuncu kez rastlanılan yanılgıları bir kere daha çözeceğiz aramızda, böylece bıkkınlık duygusuna erişsek yılsak ve usansak bile hiçbir zaman güzel olandan vazgeçmiyor olmanın iradesini kuşanacak, ölümümüze kadar iyiye inanan ve onu hep yeryüzünde geçerli kılmaya çabalayanlardan olacağız. Realizmin küfrüne ortak olmayacağız. Hata yapmamız kaçınılmazsa bir dosta sahip olmak da kaçınılmaz olacak. Birimiz, ötekinin duasına vesile olmaya talip olacak. İhtişamlı bir sadelik ve sırla birbirimizi dikleştireceğiz. Bir dosta sahip olduğumuz için bir sigortaya sahip olmayacağız. Kendi varlığımızı bildirebilmemizin tek şartı bir ötekini kötülükten alıkoyabilme irademiz olacak.
IX Bir borç öder gibi iyilik yapacağız. İyilik elbette bir borç olduğu için. Allah bize böyle emrettiği için, sadece bir başkasının duasının Allah tarafından gerçekleştiriliyor olmasının yeryüzündeki bir formu olmaya talip olduğumuz için, yani bu nasibi bekleyişle, yani sadece bir vesile kılınmaya müstahak olma özlemiyle, yani yapmaya biz muhtaç olduğumuz için yapacağız iyiliği. Böylece sahip olduğumuz her şeyi Allah’ın verdiğini, bir gün bunların elimizden alınabileceğini ve varoluşun borcunu öderken yaptığımız iyiliğe muhtaç olduğumuzu, bilerek yapacağız. Bu düşünceleri taşıyarak iyilik hastalığına yakalanmayacağız. İyiliğin hissettirdiği üstünlük duygusuna kapılmak, bu zevkli duyumun gücüyle bütün yükümlülüklerden arınmak ve rahatlama hissine varmak için hareket etmeyeceğiz. Allah rızası için hareket edeceğiz. İyilik yapabilecek durumda olmak borçlu olduğumuzu gösterecek. İyiliği yapmak, o iyilik bize nasip olduğu için borcumuzu arttıracak. İyilik yaptıkça Allah’a borçlanacağız ve sadece bir borcu ödemek için iyilik yapacağız.
X Kendimize iyilik yapılmasına izin vereceğiz. Birisine bir iyilik yapmanın insanın başını saran bozukluklarından korunmak için kime ne verdiysek ondan mutlaka bir şey alacağız. Böylece eşit olacağız. Bir dosta, bir aileye, bir ruha, Allah’ın insanlarına ulaştığımızda yaptığımız en büyük iyilik onların bize bir iyilik yapmasına izin vermek olacak. Hiçbir zaman vermede üstün olmayacağız. Her zaman eşitleneceğiz. Kendimizi eşitlemek için bir sofraya oturacağız, bir sözü işiteceğiz, bir misafir olacağız. Bizlere iyilik yapma fırsatını verdikleri için onların ayaklarına kapanacağız. İyilik yapma hakkını elinde tutanlar olmayacağız.
XI İster aramızdan olsun ister dışarıdan, bir kişinin zulme uğradığını gördüğümüz zaman onunla birlikte olacağız.
XII Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacağız. Mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi tekvücut olacağız.
XIII Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hira dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve maişette tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli olacak.
XIV Eğer bir kez bu maddelerden birine ihanet edersek o yanlıştan döneceğiz. Bu yanlışın tekrarı, bizim insanca yargılarımız tarafından artık bir hatanın vucudiyeti olarak değil fakat bu sözleri reddetmenin bir tezahürü olarak cisim kazandığında o zaman o kişinin ismi bu anlaşma üzerinde geçersiz kılınacak.
XV Bu sözlere bağlanacak ve bu sözlerle birbirimize bağlanacağız.