Tamamlandı

Hürlerin Yürüyüşü

2023 Ekim’inde bir yürüyüş başlatıldı. Buna Hürlerin Yürüyüşü demiştik.

O günlerde bir dost kendini sınıra attı, çünkü cinnet geçiriyordu. Sonra başka bir dost daha istikrarlı bir cinnete davet etti onu ve hepimizi.

Yürüyüş hürdü, çünkü siyaset her zaman olduğu gibiydi ve çünkü sivil toplum, iradesini bekleten halk hareketini sıkıca tutuyordu. Sonra, bir karşılık vermeyi irade ettiğinizde bir fert olarak, yalnızca düzenin araçlarıyla karşılık vermeye icbar ediliyordunuz. Bu karşılığa “hiç yoktan iyidir.” denilebilse bile ve gerçekten öyle olsa bile bu eylemler sadece iradenize çabucak bir cisim kazandırdığı ve böylece sönümlenmenize yol açtığı için bazen hiçten iyi olmuyordu.   

Yürüyüşün çeşitli anlamları vardı bizim arkadaşların nezdinde. Kimisi “Birileri ezan okuyor, ben de icabet ediyorum.” derken, kimisi “Sadece yürümek lazım, hiç konuşmamak.” diyor, kimisi “Şuraya doğru yürüyeceğim, bakalım ne çıkar.” diyor ve kimisi her sabah birkaç kişi daha olsa yürüyüşün büyük bir halk hareketi olabileceğine inanmayı yeniden hatırlıyordu, önceki gece yatmadan önce bu inançtan ne kadar vazgeçmiş olsa bile.

Herkes yürüyüşle farklı bir anlam ilişkisinde olsa da, sonuçta herkes eylemi yaptığı için eylemi düşünmek zorunda kalıyordu ve bu, cinneti kararlı kılıyordu. Yani şuurumuzu kaybetmiyorduk. Bu yüzden eylemin sonucu eylemin kendisi oluyordu. Yani ne kendimizden hoşnut ne de iyiydik ve yürürken, bu hâli da yürütebiliyorduk.

Sonrasına dair konuşmalar erteleniyordu, bunlardan kaçınılıyordu. Hatta bizim arkadaşlar birkaç gün Cilvegözü’nde kaldılar. Bu kez yürüyüş, bekleyişe dönüştü. Yani önceden hedefe dair olan belirsizlik sonradan beklenene dair oldu. Ama aramızda hiç kimse bu bekleyişi sorgulamadı. Geri döndüğümüz için suçluluk duymadığımız zamanlarda hepimiz mâkul bulduk bu bekleyişi de. Yani hatta, “Neden beklememek, neden geri dönmek?” diye soruldu. Kimse kimseyi suçlamadı ama herkes kendini suçladığından olsa gerek, bütün herkes ya da bütün eşya bir yargıç olarak öylece dikildi durdu.

Sonra geri dönüldüğünde bu diri bilinç, bu yürüyüş artığı, devam eden hayat için çok fazlaydı. Bu yüzden hep “Ne yapacağız?” diye sorduk, birbirimizin yüzlerine bu yüzden bakıp durduk. O diri bilinç için yeterli bir mahfuz olabilmek öyle sürmezdi, ama bir tortu kaldı ondan. Şimdi hâlâ ne yapacağız diye soruyor, hâlâ birbirimizin yüzlerinde kayboluyoruz. Bu soru, bu tortu, hepten bizim değil ve yalnız bizim ona cevap verebilme kabiliyetimizle, yapma gücümüzle ve yine başa dönüp tekrar soru sorabilme irademizle, yani kısacası samimiyetimizle bize ait olacak.

Siper o zamanlarda doğdu örneğin. Ya da biz Aliya‘nın bir dernek, cemaat ya da vakıf olmaması gerektiğine o günlerde hükmettik. Çünkü bunlar olabilmek için, siyasi erkin iradesinden başka bir irade ortaya koymamak şartının arandığı o günlerde hepten açık olmuştu.