2011 Yılında Suriye’de vuku bulan iç savaş nedeniyle transit konumda bulunan Türkiye’ye, bu tarihten itibaren mülteciler zorunlu olarak göç etmiştir. Ülkemizde bir milyona yakın eğitim çağında Suriyeli mültecinin bulunması ve eğitim hakkı uyarınca Türkiye’de 2016 yılından sonra Suriyeli çocukların devlet okullarında Türkçe eğitim almalarına karar verilmiştir. Savaşın yıkıcı sonuçları göz önünde bulundurulduğunda mülteci çocukların eğitimde entegrasyon ve uyum gibi problemler, bu eğitim grubu adına özel bir çalışmanın yürütülmesini gerekli kılmaktadır.
Türkiye’de özellikle 2013 yılından itibaren Suriyeli mültecilere yönelik araştırmalar artmış ve özellikle eğitimdeki problemleri konu alan pek çok saha çalışması yapılmıştır. Bu proje, sözgelimi araştırmalarda tespit edilen problemler ve çözüm önerileri gereğince hazırlanmış, Suriyeli mülteci çocuklara yönelik süreğen ve sürdürülebilir bir eğitim proje tasarısıdır.
Suriyeli mültecilerin iç savaştan sonra Türkiye’ye göçmeleri, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Protokolünün kapsadığı bir vaka olsa da bu durum tarihin en büyük göçü olduğundan her iki temel antlaşmayı taşan nitelikleri bulunmaktadır. Bunlardan dolayı bazı özel tanım ve politikalar gerekmiştir. Bu bağlamda Suriyeliler Geçici Koruma Politikası (Avrupa Komisyonu bu korumayı, mültecilerin geri dönüşünün mümkün olmadığı bir durumda derhal ve geçici olarak sağlanan istisnai koruma önlemi olarak adlandırmaktır.) kapsamına alınmıştır.
Bu politika, sınırlara yönelik toplu nüfus hareketlerinde sözleşmede bir boşluğu dolduran ve ara çözüm niteliğindeki bir acil durum politikasıdır. Buna göre Türkiye Açık Kapı Politikası ile kabul ettiği Suriyeli göçmenleri, Suriye’de durum normale dönene kadar geçici koruma statüsü ile misafir edecektir.
Böylece geçici koruma durumu, Suriyeli mülteci ve Türk kamuoyu aktörlerinin yer aldığı ve Türkiye’nin ehemmiyetle yönetmesi gereken bir süreci de beraberinde tanımlar. Bu süreç içinde, yabancılık hüviyeti ile tanımlayabileceğimiz sığınmacıların uyum ve entegrasyonu her iki aktör (kamuoyu ve mülteci) açısından önem arz etmektedir. Mültecilerden çoğunluğu teşkil eden Suriyeli çocuk grubu, bu sürecin nirengi noktasıdır. Fakat her ne kadar Türkiye’de bu gruba yönelik -Avrupa Birliğinin de fonlandırdığı- politikalar olsa da, sahada gözlemlenen bulgular ve yapılan araştırmalarca, çözülmesi gereken bir sorun olarak kalmıştır. Çünkü gerçek bir politika üretilememesinin sebebi sürecin geçici olarak tanımlanması olmuştur.
Sürece bakıldığında Suriyelilerin Ekim 2014‘te geçici koruma statüsüne alındıktan sonra eğitim, sağlık ve sosyal yardım hizmetlerinden faydalanmaya hak kazandıkları görülmektedir. Yine aynı yıl yürürlüğe giren Yabancılara Yönelik Eğitim-Öğretim Hizmetleri genelgesi ile Suriyelilere yönelik eğitim faaliyetleri bir standarda bağlanmıştır. Suriyelilerin ülkelerine geri dönecekleri varsayımı üzerinden politikalar üretilmesi bugün gelinen noktada Suriyelilerin eğitim sistemine entegre edilmesinde yaşanan sıkıntıların kaynağı olmuştur.
Saha faaliyetlerinde İstanbul’da pek çok ihtiyaç sahibi Suriyeli aile tespit etmiştik. Ziyaretlerimiz esnasında birincil tanıklık ile mültecilerin problemlerini tespit ettik. Bunlardan en önemlisi, Suriyeli çocukların Türkiye’deki eğitimlerinde dezavantajlı gruplar olmasıdır. Savaşın etkileri, dil bariyeri, entegrasyon problemi vb. sebeplerden ötürü eğitiminde akranlarından çok geride kalmış durumdadırlar. Ve birçoğu ağır işlerde çalışmak için okulu bırakmaktadır.
Hassaten 2015 yılından itibaren Türkiye’de ortaya çıkan bu durumun üzerinde sosyolojik araştırmalar yoğunlaşmış, ve özellikle eğitimde entegrasyon problemleri farklı illerdeki vaka analizi çalışmasıyla aralanmıştır. Ve ülkemizin her yerindeki örneklerin tespitiyle bu problem gerekçelendirilmiştir. Kimileri açıkladığı raporlarda bu problemin ileride ülkemizde suçların artmasıyla bir korelasyon oluşturacağını belirtiyor.
Yalnızca okula gidip dezavantajlı olanlar değil, fakat aynı zamanda geçici kimlik belgesine sahip olmayıp devletin eğitim hizmetinden yararlanamayan çocuklar da bulunmaktadır. Öyle ki bunlar eğitim alma hakkından faydalanamıyorlar. Süreç bu çocukların eğitimi için neyi tasarlıyor? Yine geri döneceklerine veya süreçteki belirsizliğe ilişkin varsayımların sürüncemesinde onlar için esaslı bir politika üretilemiyor. Devletin Suriyeliler için başta dizayn edemediği şimdiyse kontrolsüzlükler sistemi bu katılıklara icbar etti. Her şekilde politikaların arasında sıkışan ve zülme uğrayanlar onlar oldu. Eğitim ve öğrenim hakları yok. Bu bakımdan şimdi çocukları eğitim alma hakkından yoksun bırakan siyasetin bu sayede ne elde ettiği sorusu da yersiz. Tüm bunlardaki yanlışlıklar, tam da bir neslin eğitim hayatını kapsayan süre zarfında çözülmesi gereken bu meselenin, artık bulunduğumuz noktada neden bu süre zarfında sistem tarafından çözülemeyeceğini iyice gösterdi. Bir Suriyeli öğrencinin ortaya çıkarabileceği potansiyel başarı için elverişli olan imkânın kaderini münferit ilişkiler belirleyecek. Birtakım öğretmenler, ve kendilerine düşeni anlayan insanlar etkinlik gösterecekler onlar adına. Ve küçük fakat fazla olan gruplarla her yerde olunması gerekiyor.
Bunlar elbette esas gerekçeyi haklı kılan tali gerekçelerdir. Esas gerekçemiz mücahededir.
Amaç tek bir Suriyeli çocuğun eğitiminde yaşadığı dezavantajlı durumu yok etmek suretiyle onun seviyesini akranlarıyla eşit bir duruma getirmektir. İstanbul’un farklı yerlerinde okuyan Suriyeli öğrencilerden pek çoğunun istekleri ve hayalleri bize gösterdi ki, bir mülteci olmaları, kendi ailelerinin içindeki sosyolojik durumları ve akranlarından geri kalmalarıyla, kendi eğitim hayatları içerisinde birtakım imkan yoksunluklarının içinde bulunmaktalar.
Bu proje, Suriyeli bir çocuğun eğitiminde adaletin sağladığı bir yerde, yani akranları arasında kendi eğitimini devam ettirebileceği ve sürdürebileceği bir yerde fesh olabilir. Nihai amaç Suriyeli bir çocuğun üniversiteyi kazanmasını sağlamaktır. Bu çıktının elde edilmesindeki ve bunun izlenebilmesindeki zorluklar bu projeyi değerlendirilebilirlik bakımından zora koşuyor. Yani bu proje için zor olan sorular, “Hedeflerimize ulaşabiliyor muyuz, hedeflerimize ne zaman ulaşmış sayılacağız?” gibi sorulardır.
Fakat yukarıda belirttiğimiz gerekçeyi ve şimdiyse hedefi hatırlatarak, bu sorudaki bir zorluğu aşmalı: Amaç dezavantajlı olan Suriyeli çocukların eğitimindeki dezavantajları ortadan kaldırmak. Gerçekçi ve sınanabilir bir ölçüt belirlemek gerekirse, bu onların imkan bakımından Türk akranlarıyla eşit duruma getirilmeleri demektir. Bu, okula başlayan Suriyeli bir çocuk için -özellikle- Türkçe’yi, sonra matematiği ve sonra temel dersleri akranı kadar iyi bilmesi demektir.
Suriyeli çocukların özellikle yabancılık bilinci taşımaları sebebiyle, kendi gelecekleri adına sahip oldukları vizyonun akranlarına göre çok geride olduklarını tespit ettik. Bir yabancılık şaşkınlığıyla, kendi durumlarındaki belirsizlik eğitim anlayışlarına da sirayet etmiş durumda. Yani kendi adımlarını tayin ederkenki bulanıklık yüzünden bir yol gösterilmeye ihtiyaçları var.
Bunlarla amacı daraltıp yeniden tanımlayabiliriz: Bu çocuklar kendi potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri yoksunluk durumundan arındırılmalı. Türkçe ve sonra temel derslerde akranlarıyla eşit seviyeye getirilmeli. Böylece Türkiye’de devam edeceğini varsaydığımız eğitim hayatları için en kısa sürede dezavantajları ortadan kaldırılmalı. Buradaki eğitim hayatı boyunca bu adalet sağlandığında, kendi kaderlerini kendileri tayin edebilecekleri bir konuma gelecekler.
Bu projenin amacı Suriyeli bir çocuğa mürebbiye ya da mürebbiler tayin etmek ve tüm eğitim hayatını üstlenmek değildir. Hedef dezavantajlı durumların kısa sürede ortadan kaldırılmasıdır. Bu amacın elde edilmesine yönelik ölçütler yöntem bölümünde belirtilmiştir.
Amaç dezavantajları ortadan kaldırmak olduğundan, herhangi bir yöntem her zaman şu soruyu cevaplandırmaya çalışacaktır: “Hedeflerimize ne zaman ulaşmış sayılacağız?” Yani, “Ne zaman öğrencinin eksiklerini giderdik, onu imkanlarca eşit seviyeye getirdik ve artık eğitim devam etmeye hazırdır?” Bu soruya cevap vermek isteyen bir metodun elinde olması gereken iki bilgi bulunmalıdır. Çocukların olmaları gereken yer ve mevcut bilgileri.
Örneğin 1. Sınıf’a başlayan bir Suriyeli çocuğun, Türkçe okuma ve yazmayı bilmesi beklenmiyor fakat o yaşlardaki bir Türk kadar konuşabilme ve anlama yeteneğine sahip olması bekleniyordur. Bu gereksinimleri karşılayamıyor oluşları eğitimlerinde geri kalmalarına sebep olur. Dolayısıyla bu gruptaki bir mülteci çocuk için dezavantajların ortadan kaldırılması, onun eğitimine Türkçe okuma, yazma, anlama ve dinleme gibi her bakımdan destek verilmesi anlamına geliyor.
Sonuçta her çocuk için bu soru sorulacak. Her birinin olması gereken yer sorusu benzer cevaplar içereceğinden daha kolay tayin edilebilirken, mevcut durumları daha muhtelif cevaplar ortaya çıkaracaktır.
Bu çalışmadaki yöntem M.E.B eğitim sisteminde bulundukları sınıfın müfredatına referans vererek, birinci aşamada öğrencinin neleri bilmesi, neleri öğreniyor olması gerektiğini gösterecek, ikinci aşamada öğrencinin durumunu birincinin sonucundaki verilerle karşılaştırıp eksikleri tespit edecek, üçüncü aşamada bu eksiklere göre zaman ekseninde bir eğitim programı hazırlayacaktır.
Bu yöntemin her aşamasındaki parametreler her öğrenci grubu için değişkenlik göstereceğinden burada detaylandırılmayacaktır. Yalnızca projenin yöntem şablonu sunulmuştur.
Böyle bir işi öteden beri meselesi haline getiren dostlara sahip olduğumuz için memnunuz. Çünkü ırkçı olmamak cesaret gerektiriyordu. Bu projeyi çeşitli grupların üzerinde gerçekleştirmemizin üzerinden bir hayli zaman geçti. Ve işler sadece kötüye gitti. Sonuçta insanlar çok küçük –hatta bir hayal ürünü olan– hedefler uğruna bunlara sebep oldular. Buna rağmen biz tarihteki tarafımızı seçiyoruz.